Psikoterapi Nedir?
Psikoterapi, psikologlar ya da psikiyatristler tarafından zihinsel ve davranışsal bozukluğa sahip olan bireylerin tedavisinde kullanılan yöntemdir. Geçmişten günümüze ruh sağlığı uzmanları tarafından oluşturulan farklı psikoterapi yaklaşımları bulunmaktadır. Her psikoterapi yaklaşımı farklı araç ve tekniklere sahiptir. Bu nedenle ruh sağlığı uzmanları tedavi uygulamalarında farklı psikoterapi yaklaşımlarını kullanabilirler.
Psikoterapi Ne Demek?
Psikoterapi TDK’ye göre “Hekimin hastayı etkilemek için kullandığı söz veya davranışa dayalı psikolojik yöntemlerin bütünü” biçiminde açıklanır. Psikoterapi, eğitimli ruh sağlığı uzmanları tarafından profesyonel ilişki sınırları içinde uygulanan tedavi biçimidir.
Psikoterapinin Tarihçesi
Psikoterapinin kurucusu Sigmund Freud’dur. Klinik psikolojinin kuruluşu 1895 yılında açılan psikoloji kliniği olarak kabul edilse de zihinsel ve davranışsal bozuklukları tedavi etme girişimleri Orta Çağ’a kadar dayanmaktadır. Psikolojik bozuklukların tedavisinde bilinen ilk psikoterapi benzeri yaklaşımlar 9. yüzyılda Razi ve İbni Sina tarafından geliştirilerek İslam coğrafyasında yüzyıllar boyu kullanıldı.
Ortaçağ Avrupa’sında zihinsel ve davranışsal bozukluğa sahip kişilerin hapsedilerek cezalandırılmasına yönelik anlayış hakimdi. 18. yüzyılda Philippe Pinel ve Benjamin Rush’ın öncülüğünde tedavi yönteminde ahlaki iyileştirmeler yapıldı. Bu iyileştirmeler yeni tedavi tekniklerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Ortaya çıkan yeni tekniklere Franz Joseph Gall’ın kafatasını incelemede kullanılan frenoloji tekniği ve Franz Mesmer tarafından geliştirilen psikolojik bozuklukların mıknatıslarla tedavi edilmesine dayanan mesmerizm tekniği örnek olarak gösterilebilir. Nörologlar ve psikiyatrların bilimsel olarak reddettiği bu yaklaşımların kullanımından zamanla vazgeçildi.
19. yüzyılda Avrupalı nörolog Charcot ve Breuer, nedenleri tıbbi olarak açıklanamayan felç gibi hastalıkların tedavisinde hipnotik yöntemler kullanılabileceğini buldu. Viyanalı bir nörolog olan Sigmund Freud bu vakalara ve tedavi yöntemine karşı özel bir ilgi gösterdi. Vakaları psikolojik bozukluk olarak sınıflayan Freud, tedavilerini ise yaşamı boyunca süren araştırmalarının temeli olarak kullandı.
Freud, kişinin geçmişiyle şu anki problemleri arasında bir bağlantı olduğunu ve kişinin kendine yönelik farkındalığa sahip olmaması nedeniyle psikolojik bozuklukların ortaya çıktığını öne sürer. Freud, psikanaliz kuramını temel alarak geliştirdiği diyaloğa dayalı terapi yöntemiyle psikolojik bozukların tedavi edilebildiği ilk modern psikoterapi yöntemini oluşturdu.
Günümüze kadar gelen dönemde daha modern ve etkin psikoterapi yaklaşımları olmasına rağmen bu yaklaşımların hepsi Freud’un vurguladığı fikirlerden ve diyaloğa dayalı terapi yönteminden etkilendi. Bu nedenle modern psikoterapinin başlangıcı olarak Freud’un diyaloğa dayalı terapi yöntemi gösterilir.
Psikoterapi Ne İşe Yarar?
Psikoterapi bireyin sahip olduğu bozuklukların tedavisinde, kişisel farkındalığının kazandırılmasında ve günlük yaşamda karşılaşılan güçlüklerle nasıl başa çıkılacağına yönelik stratejilerin öğretilmesinde kullanılır. Her psikoterapi yönteminin farklı teknikleri ve araçları vardır. Bu nedenle yaklaşımların odak noktaları birbirinden farklılık gösterebilir.
Psikoterapinin Riskleri Nelerdir?
Psikoterapinin riskleri şu şekilde listelenir:
- Psikoterapi sürecinde etik ihlaller ortaya çıkabilir.
- Bazı psikoterapi yaklaşımları çok uzun süreli ve maliyetlidir.
- Psikoterapi sürecinde danışan ve terapist uyumu sağlanamayabilir.
Psikoterapinin Faydaları Nelerdir?
Psikoterapinin faydaları şunlardır:
- Psikoterapi ilaç kullanılmayan tedavi yöntemidir.
- Diğer tedavi yöntemlerine göre daha hızlı ve etkin sonuç verebilir.
- Kesin tedavisi olmayan bozuklukların semptomlarını ve etkilerini azaltır.
- Bireyin kendine yönelik içgörü kazanmasını sağlar.
- Kişiler arası iletişimde ortaya çıkan güçlüklerin çözümünü sağlar.
Psikoterapi Uygulanan Hastalıklar Nelerdir?
Psikoterapi uygulanan hastalıklardan bazıları şunlardır:
- Şizofreni
- Anoreksiya nervoza
- Alkol kullanım bozukluğu (Alkolizm)
- Obsesif kompulsif bozukluk
- Depresyon
- Borderline (Sınırda kişilik bozukluğu)
- Travma sonrası stres bozukluğu
1. Şizofreni
Şizofreni, bireyin duygu, düşünce ve algı gibi zihinsel süreçlerindeki bozulmaların gerçeklikle mantıksal olarak ilişkili olmayan davranışlara neden olduğu bozukluktur. Bireyin düşüncelerindeki bozulmalar gerçeği ve gerçek olmayanı ayırt etme sürecinde hatalı algıları ortaya çıkarır. Bu nedenle birey duygusal ifadesi eksik, beklenmedik ve normal olmayan davranışlar sergiler.
Şizofreni genetik temelli bir sendromdur. Şizofren bireyler kişiler arası ilişkilerinden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi iç dünyasına kapanır. Bu bireylerin duygu, düşünce ve davranışlarında önemli bozulmalar görülür. Bu bozulmaların ilk belirtileri 15-40 yaş arasında ortaya çıkar. Şizofren bireylerde görülen başlıca belirtiler delüzyon, halüsinasyon, dağınık konuşma, ve katatonik davranışlardır.
Şizofreninin özellikleri şunlardır:
- Genetik yolla aktarılan kronik bir sendromdur.
- Şizofreninin birden fazla türü vardır.
- Belirtilerin ortaya çıkmasında çevresel faktörler önemli rol oynar.
- Kadın ve erkeklerde görülme oranı eşittir.
- Genel toplumda görülme oranı %0.07 ile %0.14 arasında değişir.
- Şizofreni belirtileri kadınlarda erkeklere göre daha geç ortaya çıkar.
Şizofreni genetik yolla ortaya çıkan ve ömür boyu tedavi gerektiren bir sendromdur. Şizofreninin kesin bir tedavisi yoktur ancak doğru tedavi yöntemi ile kontrol altına alınabilir. Şizofreni tedavisi için kullanılan yöntemler ise farmakoterapiler ve psikoterapilerdir. Bireyler düşünce süreçlerindeki bozulmalar nedeniyle sıklıkla tedaviyi kabul etmezler. Grup terapileri veya bilişsel yaklaşımlar şizofreni tedavisinde kullanılan psikoterapi yaklaşımlarıdır. Ancak, şizofren bireylerin psikoterapiye katılımı ve devamlılığı çok düşüktür.
2. Anoreksiya Nervoza
Anoreksiya nervoza yeme bozuklukları kapsamında yer alan bir bozukluktur. Bireyin kilo almamak amacıyla bilinçli olarak aç kalması sonucu aşırı kilo kaybetmesi, kilo kaybına rağmen şişman olmaya karşı yoğun korku duyması ve beden algısında bozukluk yaşaması anoreksiyanın belirtileri arasında yer alır.
Anoreksiya nervozanın özellikleri şöyle listelenir:
- Anoreksiya nervoza fiziksel ve psikolojik sorunlara yol açan bir sendromdur.
- Anoreksiya nervozanın toplumdaki görülme sıklığı %0.1-1’dir.
- Kadınlar anoreksiya nervoza için riskli grupta yer alır.
- En sık ergenlik çağındaki kızlarda görülür.
- 10-35 yaş arası görülme aralığı iken 6 yaş ve menopoz döneminde de görülmektedir.
- Anoreksiya nervoza tedavi sonrası %50 olasılıkla tekrar eder.
Anoreksiya nervozanın tedavisi çok kapsamlı ve uzun bir süreçtir. Anoreksiya nervoza tedavisinde çeşitli alanlardan doktorlar, ruh sağlığı uzmanları, diyetisyenler ve spor antrenörleri görev alırlar. Yaygın tedavi yöntemleri olan farmakoterapiler ve psikoterapiler, spor ve beslenme alanları ile desteklenir. Bilişsel davranışçı terapi anoreksiya nervozanın tedavisinde kullanılan psikoterapi yaklaşımıdır.
3. Alkol Kullanım Bozukluğu (Alkolizm)
Alkol kullanım bozukluğu veya alkolizm, madde kullanım bozuklukları altında sınıflandırılan bir sendromdur. Alkol kullanım bozukluğu alkol tüketimini kontrol etme sorunları, alkolle meşgul olma, sorunlara neden olsa bile alkol kullanmaya devam etme ve aynı etkiyi elde etmek için daha fazla alkol içmeyi içeren bir alkol kullanımı ile ortaya çıkar.
Alkol kullanım bozukluğunun özellikleri şunlardır:
- Alkol kullanım bozukluğu tekrarlayıcı bir sendromdur.
- Alkol kullanım bozukluğu her yaşta başlayabilir.
- Erken yaşta alkol kullanan bireylerin alkol kullanım bozukluğuna sahip olma oranı daha yüksektir.
- Hamilelik döneminde alkol tüketimi bebekte fetal alkol sendromunu ortaya çıkarır.
- Bozukluk sıklıkla 20-30 yaşları arasında görülür.
- Ailesinde ya da yakın çevresinde alkol kullanım bozukluğu olan birey riskli grupta yer alır.
- Alkol kullanım bozukluğu farklı pek çok sendrom ile birlikte yaşanabilir.
Bir erkeğin iki saat içinde dört bardaktan daha fazla alkol içmesi veya bir kadının iki saat içinde üç bardaktan fazla alkol içmesi aşırı alkol kullanımı olarak tanımlanır. Aşırı alkol kullanımı önemli sağlık ve güvenlik risklerine neden olur. Bireyin iş, okul, aile ve sosyal yaşamı aşırı alkol kullanımından etkilenir. Bu nedenle alkolizm tedavisi erken dönemde uygulanmaya başlanmalıdır. Alkol kullanım bozukluğunda farklı psikoterapi yaklaşımları tercih edilir. Bu yaklaşımlara grup terapisi, bilişsel davranışçı terapi ve bütüncül terapiler örnek gösterilebilir.
4. Obsesif Kompulsif Bozukluk
Öncelikle obsesif nedir sorusunu yanıtlamak gerekir. Obsesif, herhangi bir konuda tekrarlayıcı bir şekilde kaygı uyandırıcı düşüncelere sahip olan kişilere denir. Obsesif kompulsif bozukluk ise dürtü kontrol bozuklukları altında yer alan bir sendromdur. Obsesif kompulsif bozukluğun temelinde obsesyonlar ve kompulsiyonlar yer alır. Buna göre obsesyon istenmeden gelen, bireyi tedirgin eden, tekrarlayıcı dürtü ve düşüncelerdir. Kompulsiyon ise bireyin obsesyonları kontrol etmeye çalıştığı tekrarlayıcı davranışsal ya da zihinsel süreçlerdir. Obsesyona örnek olarak bireyin elini dakikalarca yıkamasına rağmen temiz olmadığını düşünmesi, kompulsiyona örnek olarak ise obsesyonu gidermek için ellerini tekrar yıkama davranışı gösterilebilir.
Obsesif kompulsif bozukluğun özellikleri şunlardır:
- Obsesif kompulsif bozukluk genetik bir hastalıktır.
- Obsesif kompulsif bozukluğa sahip bireylerin çoğunda semptomlar birden başlar.
- Obsesyon ve kompulsiyonlar %70-80 oranında birlikte görülür.
- Sendromun ortaya çıkmasında çevresel faktörler etkilidir.
- En sık başlangıç yaşı 21’dir. Kadınlarda 19, erkeklerde ise 22 yaşında başladığı bilinir.
- Kadınlar obsesif kompulsif bozukluk için riskli grupta yer alır.
- Belirtiler ilk kez 8-12 yaş aralığında ortaya çıkar.
- Obsesif kompulsif bozukluk genel toplumun %1.1-3.3’ünde görülür.
- Anksiyete, depresyon ve madde kullanımı obsesif kompulsif bozukluk ile görülen diğer bozukluklardır.
Obsesif kompulsif bozukluğa sahip bireyler hastalığın ortaya çıkışından 5-10 yıl sonra tedaviye başvururlar. Obsesif kompulsif bozukluğun tedavisi, farmakoterapiler ve psikoterapilerin eş zamanlı kullanımı ile yapılır. Bu bozukluğun tedavisinde en etkili psikoterapi yaklaşımı bilişsel davranışçı terapidir. Öte yandan obsesif kompulsif bozukluğun tedavi başarısı yüksektir. Fakat bireyin kompulsiyonlarla başa çıkamaması, belirtilerin erken yaşlarda ortaya çıkması ve bireyin kişilik bozukluğuna sahip olması tedavinin başarısını olumsuz etkileyen faktörlerdir.
5. Depresyon
Duygudurum bozuklukları arasında yer alan depresyon, dünyada en yaygın görülen psikolojik sendromdur. Depresyon, duygudurumda derin üzüntülü hislerin bireyin düşünce, duygu ve davranışlarını olumsuz etkilemesiyle ortaya çıkar.
Depresyon temel olarak bireyin sosyal, eğitim ve iş yaşamında farklı sorunlara yol açar. Bu sorunlara yol açan belirtiler ise herkes için benzerlik gösterir. Üzüntülü duygudurum ve sosyal hayata karşı ilgi kaybı depresyonun temel belirtileridir. Öte yandan fiziksel değişimler, intihar düşünceleri, konuşma, düşünme ve hareketlerde yavaşlama yaygın olarak görülen diğer belirtilerdir.
Depresyonun özellikleri şunlardır:
- Depresyon bir duygudurum bozukluğudur.
- Epizodik bir bozukluktur. Semptomlar belirli bir süre sonra ortadan kalkar.
- Yineleyicidir. Tedavi edilmeyen depresyon yaşam boyunca ortalama 4 kez tekrarlanır.
- Anksiyete bozuklukları ve madde kullanımı depresyona eşlik eder.
- Düşük sosyoekonomik düzeye sahip bireylerde 3 kat fazla görülür.
- Depresyon kadınlarda 2 kat fazla görülür. Bu nedenle kadınlar riskli grupta yer alır.
- Depresyonun yaşam boyu yaygınlığı kadınlarda %10-25 iken erkeklerde %5-12’dir.
- Depresyon 10’lu yaşlardan başlayarak hayatın her döneminde ortaya çıkabilir.
Depresyon tedavisi büyük önem taşır çünkü depresyon tedavi edilmediği sürece tekrarlayabilir. Belirtilerin duygu ve düşünceye yönelik olumsuz etkileri bireyin yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilir. Tekrarlayıcı ve ısrarlı düşüncelere sahip olan birey intihara yönelebilir. Bu nedenle depresyon tedavi gerektiren bir sendromdur. Depresyon tedavisinde yaygın olarak kullanılan yöntemler ise psikoterapi ve farmakoterapidir.
6. Borderline (Sınırda Kişilik Bozukluğu)
Borderline kişilik bozukluğu, bireyin duygu, düşünce ve algılama gibi zihinsel süreçlerinde ortaya çıkan bozulmaların kişiler arası iletişimde sorunlara neden olduğu bir sendromdur. Borderline kişilik bozukluğuna sahip bireyler duygu dalgalanmaları yaşarlar. İkili ilişkilerinde aşırı sevgi ve aşırı nefret gibi uç duygular hissederler. Bu nedenle ikili ilişkileri sürdürme becerileri zayıftır. Borderline kişilik bozukluğuna sahip bireyler kendilerini sürekli boşlukta hisseder ve dürtüsel davranışlar sergilerler.
Borderline kişilik bozukluğunun özellikleri şunlardır:
- Borderline kişilik bozukluğu genetik bir sendromdur.
- Borderline kişilik bozukluğunun toplumda görülme oranı %2-3’tür.
- Kadınlar borderline kişilik bozukluğu için riskli grupta yer alır. Bozukluk kadınlarda 2-3 kat fazla görülür.
- Borderline kişilik bozukluğu sıklıkla ergenlik ve genç yetişkinlik döneminde ortaya çıkar.
- Yeme bozukluğu, madde kullanımı ve travma sonrası stres bozukluğu borderline kişilik bozukluğuyla birlikte görülen sendromlardır.
Borderline kişilik bozukluğunun kesin bir tedavisi yoktur. Farmakoterapi ve psikoterapiler kullanılan tedavi yöntemlerinin başında yer alırlar. Psikoterapi sürecinde bireyin içgörü kazanması ve semptomların azaltılması hedeflenir. Borderline tedavisinde yaygın kullanılan psikoterapi yaklaşımları bilişsel davranışçı terapi, grup terapisi ve diyalektik davranış terapisidir.
7. Travma Sonrası Stres Bozukluğu
Günlük hayatta insanlar beklenmedik şekilde deprem ve trafik kazası gibi travmatik olaylar yaşayabilirler. İnsan beyni, bireyin hayatta kalması ve yeni koşullara uyum sağlaması için beklenmedik travmatik olaylara belirli tepkiler verir. Bu tepkiler zamanla ortadan kalktığında birey eski yaşamına geri döner.
Travmatik olaya karşı verilen tepkilerin kesintisiz ve ısrarlı şekilde devam ederek bireyin hayatını olumsuz etkilemesi ise travma sonrası stres bozukluğu olarak tanımlanır. Travma sonrası stres bozukluğuna sahip bireyler sıklıkla uyku ve kaygı problemleri yaşarlar. Bireylerin düşünce ve duygularında olumsuz inançlar ortaya çıkar. Travma sonrası stres bozukluğuna sahip bireyler vücudun verdiği tepkileri anlamlandıramayarak kontrol kaybı yaşarlar. Ancak bu tepkilerin tümü travma sonrası stres bozukluğuna sahip bireyler için ortaktır.
Travma sonrası stres bozukluğunun özellikleri şunlardır:
- Bireylerin %60-70’i yaşamları boyunca travmatik bir olay deneyimler ancak %6-7’si travma sonrası stres bozukluğu tanısı alır.
- Travma sonrası stres bozukluğu her yaşta görülebilir.
- En fazla travma sonrası stres bozukluğu tanısı alan grup genç erkeklerdir.
- Travma sonrası stres bozukluğu kadınlarda daha fazla görülür.
- Madde kullanımı, depresyon, davranım bozukluğu travma sonrası stres bozukluğuna eşlik eden bozukluklardır.
Travma sonrası stres bozukluğu tedavi edilmediği sürece yaşam boyu devam eder. Travma sonrası stres bozukluğuna sahip birey, yaşadığı travmaya bağlı olarak tehlike oluşturabilecek davranışlardan ve mekanlardan kaçınma eğilimi sergiler. Bu nedenle bireyin yaşam kalitesi iş, okul, aile ve sosyal yaşam gibi farklı bağlamlarda olumsuz etkilenir. Travma sonrası stres bozukluğunun tedavisinde farmakoterapiler ve psikoterapiler yaygın olarak kullanılır. En sık kullanılan psikoterapi yöntemleri ise bilişsel davranışçı terapi ve göz hareketleri ile duyarsızlaştırma terapisidir.
Psikoterapi Kuramları Nelerdir?
Psikoterapi kuramları şunlardır:
- Psikanalitik kuramlar
- Davranışçı kuramlar
- Bilişsel kuramlar
- Hümanist kuramlar
- Varoluşçu kuramlar
Psikoterapi Teknikleri Nelerdir?
Psikoterapi teknikleri şunlardır:
- Bilişsel davranışçı terapi
- Psikanaliz
- Oyun terapisi
- Sanat terapisi
- Masal terapisi
- Grup terapisi
- Aile terapisi
- Bütüncül terapi
- Göz hareketleri ile duyarsızlaştırma terapisi (EMDR)
Online Psikoterapi Nedir?
Online psikoterapi, bireyin sahip olduğu zihinsel ve davranışsal bozuklukların tedavisinde kullanılan yöntemlerin internet aracılığı ile karşılıklı görüşmeye dayalı uygulanmasıdır.
Online Psikoterapinin Faydaları Nelerdir?
Online psikoterapinin faydaları şunlardır:
- Zamandan tasarruf sağlar.
- Kırsal bölgelerde yaşayan bireyler için esneklik sağlar.
- Fiziksel engelli bireylerin ruh sağlığı hizmetine ulaşımını kolaylaştırır.
- Sosyal çevre tarafından damgalanma ihtimalini azaltır.
Online Psikoterapinin Zararları Nelerdir?
Online psikoterapinin zararları şunlardır:
- Gizlilik ve güvenlik problemleri nedeniyle etik ihlaller yaşanabilir.
- Birçok psikolojik test online psikoterapide uygulanamaz.
- Kriz durumlarında müdahale yöntemlerinin etkinliği azalır veya bu yöntemler kullanılamaz.
- Psikoterapist gözlem yoluyla elde ettiği bilgilere ulaşmakta güçlük çeker.
- İnternet ve kullanılan cihaza bağlı sorunlar nedeniyle psikoterapi kesintiye uğrayabilir.
Kimler Psikoterapi Yapabilir?
Zihinsel ve davranışsal bozuklukların tedavisinde kullanılan psikoterapiler, gerekli eğitim sürecini tamamlamış psikiyatr ve psikologlar tarafından uygulanabilir. Öte yandan bazı psikoterapi yaklaşımları ancak klinik psikologlar ve psikiyatri uzmanları tarafından uygulanabilir.
Psikoterapiye Nasıl Hazırlanılır?
Psikologlar ve psikiyatrlar tarafından uygulanan psikoterapiye hazırlanma süreci detaylı bir süreçtir. Psikoterapi ortamın koşullarından, terapiyi uygulayan ruh sağlığı uzmanından ve çevresel koşullardan etkilenir.
Psikoterapinin yapılacağı ortamda dikkat dağıtmayan nesneler olmalı, normal ısı ve ışık koşulları sağlanmalıdır. Ortam psikoterapi tekniğinin uygulama koşullarına yönelik olarak dizayn edilmelidir.
Psikoterapi süreci profesyonel bir ilişki olduğu için kıyafet seçimi psikoterapist tarafından özenle yapılmalıdır. Dikkat çekmeyecek kıyafetler psikoterapist tarafından seçilmelidir. Dış görünüş ve ses tonu psikoterapiye hazırlanırken dikkat edilmesi gereken unsurlardandır. Öte yandan psikoterapistin eğitimi nedeniyle psikoterapi sürecini kayıt altına alacak cihazlar ve seansta uygulanacak testler hazır bulundurulmalıdır.
Psikoterapiye hazırlanırken dikkat edilmesi gereken son etken ise çevresel koşullardır. Psikoterapi kesintiye uğramadan devam etmesi gereken bir süreçtir. Bu nedenle psikoterapinin bölünmesine yol açacak ortam koşulları, telefon ve kapı zili gibi faktörler dikkate alınmalıdır.
Psikoterapide Gizlilik Nedir?
Psikoterapide gizlilik ilkesi etik kurallardan biridir. Bu kurala göre psikoterapiye katılan bireyin kimlik bilgileri, bireyin yaşamına ait detaylar ve süreci terapist tarafından gizli tutulur. Gizlilik ilkesi farklı durumlarda ortadan kalkabilir. Bu durumlara mahkeme veya ilgili kurumlar tarafından bireye yönelik rapor istenmesi, terapi sürecinde ortaya çıkan suç unsurları ve danışanın intihar riski örnek olarak gösterilebilir.
Psikoterapide İyileşme Nasıl Sağlanır?
Psikoterapide iyileşme terapi sürecinde uygulanan yöntemin araçlarına ve tedavi sürecine göre farklılık gösterebilir. Psikoterapi sürecinde geçmiş yaşantılar, genetik faktörler, sendromun çıkmasına neden olan tetikleyiciler ve sendromun sürmesinde etkili olan faktörler ortaya çıkarılır. Psikoterapi sürecinde iyileşme, bireyle psikoterapistin kurduğu terapötik ilişkiden, bireyin tedaviye yönelik istek ve uyumundan, uygulanan psikoterapi yaklaşımının etkinliğinden ve terapistin uzmanlığından etkilenir. Günümüzde yaygın olarak tercih edilen
psikoterapi yaklaşımlarının iyileşme sürecinde etkili olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Bilişsel Davranışçı Terapi Nedir?
Bilişsel davranışçı terapi, psikoloji biliminin en bilinen kuramlarından olan davranışçılığın ve bilişselciliğin temel öğretilerinin birleştirilmesi sonucu ortaya çıkan terapi yöntemidir. Bilişsel davranışçı terapi, dinamik yaklaşımlardan farklı olarak yapılandırılmış bir sistematiğe sahiptir. Bireyin sahip olduğu bozuklukların tedavisinde bilişsel yöntemleri ve davranışsal yöntemleri birlikte kullanır. Dünyanın en popüler psikoterapi yaklaşımıdır.
Bütüncül (İntegratif) Psikoterapi Nedir?
Bireyin özellikleri, ihtiyaçları ve sendromuna göre tek bir psikoterapi yaklaşımına bağlı kalmaksızın farklı yöntemlerin birlikte kullanılabildiği terapi yöntemidir. Bütüncül yaklaşımın farklı yaklaşımları birlikte kullanması terapiste değerlendirmede geniş bir perspektif, tedavide ise esneklik sağlar. Örneğin bilişsel davranışçı terapi ve varoluşçu psikoterapilerin birlikte kullanılması tedavinin başarısını ve hızını doğrudan etkiler. Bu nedenle bütüncül psikoterapi psikologlar tarafından sıkça tercih edilen yaklaşımlardan biridir.
Dinamik Yaklaşımlı Psikoterapi Nedir?
Sigmund Freud’un ortaya attığı psikanaliz yaklaşımını temel alan psikoterapi yöntemidir. Buna göre bireylerin sahip olduğu zihinsel ve davranışsal bozuklukların tedavisinde bilinç dışı süreçlere odaklanırlar. Dinamik yaklaşıma göre bilinçaltında yer alan çözülmemiş çatışmalar ve işlevsiz düşünceler sendromların nedenlerini oluşturur. Tedavi sürecinde dinamik yaklaşımlı psikoterapi yöntemleri kullanılarak çözülmemiş çatışmalar bilinç düzeyine getirilir.
Varoluşçu Psikoterapi Nedir?
Varoluşçu psikoterapi bireyin, hayatı ve geleceği hakkındaki kararlarından sorumlu olduğunu vurgular. Varoluşçu terapiye göre ruhsal çatışmaların temelinde ve çözümünde birey etkin rol oynar. Varoluşçu psikoterapi yönteminde bireyin hayatı üzerine değerlendirmeler yaparak olası diğer sonuçları fark etmesi hedeflenir. Buna göre bireylerin yapacağı seçimler destenerek problemin çözümü sağlanır.
Destekleyici Psikoterapi Nedir?
Destekleyici psikoterapi, psikodinamik yaklaşımları temel alır. Psikoterapist, hastanın ihtiyaçlarına bağlı olarak farklı psikoterapi yaklaşımlarından faydalanabilir. Destekleyici psikoterapinin amacı bireyin içinde bulunduğu durumu kavrayabilmesini, başa çıkma ve uyum becerilerini geliştirmesini ve strese karşı daha dayanıklı olmasını sağlamaktır.
Pozitif Psikoterapi Nedir?
Pozitif psikoterapi, psikodinamik yaklaşımı benimseyen çatışma çözmeye odaklı yapılandırılmış bir yöntemdir. Pozitif psikoterapi insancıl bir anlayışa sahiptir. İnsanın iyi yönlerini vurgulayan pozitif psikoterapi sevme ve bilme kavramlarını ortaya atar. Buna göre her insan sevme ve bilme yeteneğine sahip olabilir. Bireyin karşılaştığı olaylar ve travmatik yaşantıların bu yeteneklerin gelişimini engelleyen faktörler olduğu vurgulanır.
Sistematik Psikoterapi Nedir?
Sistematik psikoterapi yaklaşımına göre öğrenme bireyin aile sistemi içerisinde kültür ile karşılıklı etkileşime girmesi sonucu gerçekleşir. Bu nedenle bireyin sahip olduğu bozukluğun ortaya çıkmasında içinde bulunduğu sistemin yapısının ve yakın çevresinin etkili olduğu vurgulanır. Sistematik psikoterapi yaklaşımına göre bireyin dahil olduğu sistemde ya da bireyin sistemi algılayış biçimindeki değişim, belirtilerin azalmasında veya tedavi sürecinin başarıya ulaşmasında etkin rol oynar. Bu nedenle psikoterapi sürecine bireyin aile üyeleri de katılır.
Analitik Psikoterapi Nedir?
Analitik psikoterapi, psikodinamik kuramcılardan olan Carl Gustav Jung tarafından oluşturulmuş yaklaşımdır. Analitik psikoterapi yalnızca zihinsel ve davranışsal bozukluklarla değil, bireyin zihni ve ahlaki çatışmalarını da konu edinir. Dinamik yaklaşıma benzer olarak bozuklukların ortaya çıkmasında geçmiş yaşantıların önemi vurgulanır. Geçmişin bir analizini yaparak bireye farkındalık kazandırmayı amaçlar. Analitik psikoterapi süreci uzun ve maliyetlidir. Bu nedenle kullanımı diğer yaklaşımlara göre yaygın değildir.
Cinsel Terapi Nedir?
Cinsel terapi, cinsel sorunları olan birey ya da çiftlere uygulanan, temelinde bilişsel ve davranışçı yaklaşımların yer aldığı psikoterapidir. Cinsel terapi, cinselliğin psikolojik, fizyolojik ve psikolojik süreçlerden etkilendiğini vurgular. Öte yandan duygu ve düşünce gibi bilişsel süreçlerin cinsel bozuklukların temelinde yattığını ortaya koyar. Bu nedenle bilişsel yöntemler tedavi planında yer alır. Cinsel terapi diğer bilişsel yaklaşımlar gibi yapılandırılmış sistematik bir tedavi planından oluşur. Tedavi süresi dinamik yaklaşımlara göre kısa ve daha az maliyetlidir.