Anksiyete Nedir?
Psikoloji Yazıları

Anksiyete Nedir?


Güncellenme Tarihi15 Ekim 2024
Yayımlanma Tarihi

Endişeli duygular gibi psikolojik ve yüksek tansiyon gibi fiziksel belirtileri ortaya çıkaran tekrarlayıcı düşünceler anksiyete olarak tanımlanır. Bu tekrarlayıcı düşüncelerin bireyin hayatını olumsuz yönde etkileyecek biçimde yıkıcı etkilere neden olması ise anksiyete bozukluğu olarak nitelendirilir.

Anksiyete Ne Demek?

Anksiyete, Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından üzüntü, endişe duyulan düşünce, gam ve tasa olarak tanımlanır. Anksiyete, bireyin yaşamı sürdürmesi için gerekli şartları sağlamaya güdüleyen biyolojik bir sistemdir. Kaygı olarak da adlandırılan anksiyete bireyin özgüveni, dikkat becerileri ve motivasyonu ile doğrudan ilişkilidir. Anksiyete düzeyindeki artış bireyin başarılı olması için önemli bir etkendir. Öte yandan bu artışın belirli bir düzeyin üzerine çıkması ise başarısızlığa ve farklı olumsuz sonuçlara yol açmaktadır.

Anksiyete Bozuklukları Nelerdir?

Anksiyete bozuklukları şunlardır:

  1. Agorafobi
  2. Ayrılık kaygısı (Ayrılma anksiyetesi bozukluğu)
  3. Panik atak (Panik bozukluk)
  4. Sosyal anksiyete bozukluğu
  5. Seçici dilsizlik
  6. Genelleştirilmiş anksiyete bozukluğu (Yaygın anksiyete bozukluğu)

1. Agorafobi

Agorafobi, bireyin güvenli gördüğü ortamlardan ve alanlardan uzakta olduğunda ortaya çıkan korkulu düşünceler olarak tanımlanmaktadır. Agorafobik durumlar kaygıyı ve endişeyi tetikler. Bilinen tüm anksiyete ve fobi durumları arasında bireyi en çaresiz bırakan sendrom agorafobidir. Agorafobiye sahip bireyler sıklıkla güvenli gördükleri evlerine bağımlı hale gelirler. Agorafobi, panik bozukluk hastalarında ortaya çıkan bir hastalıktır. Sendrom yaygın olarak panik atağın başlangıcının ardından her kişide farklı bir sürede gelişir. Yapılan çalışmalar, agorafobi belirtilerinin hastaların %50’sinde panik ataktan hemen sonra görüldüğünü ve hastaların %75’inde ise atağı izleyen ilk yıl içerisinde ortaya çıktığını ortaya koyar. Agorafobik bireyler toplu taşıma araçlarını kullanamaz. Bu bireyler alışveriş merkezi gibi açık alanlarda ve mağaza, tiyatro gibi kapalı alanlarda bulunamazlar. Agorafobisi ilerlemiş bireyler ise tek başına evin dışında olamazlar. 

Agorafobi genel toplumun %1-2’sinde görülen bir kaygı bozukluğudur. Öte yandan kadınlar agorafobi hastalığı için öncelikli risk grubunda yer alırlar. Altı aydan fazla süren agorafobi belirtilerine ruh sağlığı uzmanları tarafından tanı konulur. Agorafobinin tedavisinde ise ilaçlar ve psikoterapi yaklaşımları uygulanabilir. Psikoterapi yaklaşımları ilaç tedavisine göre daha iyi sonuç veren bir yöntemdir fakat evden ayrılamayan hastaların seanslara katılma ihtimali son derece kısıtlıdır. 

2. Ayrılık Kaygısı (Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu)

Bireyin yakınlık gösterdiği aile üyelerinden veya romantik ilişki içerisinde bulunduğu kişiden uzaklaşma düşüncesiyle ortaya çıkan yoğun korku ve stres ayrılık kaygısı olarak adlandırılır. Kaygı süreci fiziki bir ayrılık gerçekleşmeden de ortaya çıkabilir. Ayrılık kaygısı bağlanılan kişiye yönelik endişeleri de içerir. Bu endişelere hastalıklar, kazalar, yaralanmalar ve kayıplar örnek gösterilebilir. Ayrılık kaygısına sahip bireyler endişeleri nedeniyle işe veya okula düzenli olarak devam etmeyebilirler. Öte yandan ayrılık kaygısına sahip bireyler uzaklaşma olmaksızın aynı ortamda bile yan yana olmak isterler. Ayrı uyumayı reddetme ve temasa yönelik bağımlılık bireyde fiziksel belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. Ayrılık kaygısının fiziksel belirtileri ise mide-bağırsak hastalıkları ve migren gibi psikosomatik hastalıklardan oluşur. 

Ayrılık kaygısı her yaşta ortaya çıkabilen bir sendromdur. Yapılan araştırmalara göre çocukluk ve ergenlik döneminde yaygın olarak görülen bozukluk, 20’li yaşlardan sonra da görülebilmektedir. Yetişkinlerde ayrılık kaygısı belirtileri genellikle boşanma, hapis cezası alma, taşınma gibi büyük yaşam olayları sonucunda çıkmaktadır. Ayrıca ayrılık kaygısının yetişkinlik döneminde daha çok fiziksel belirtilerle ortaya çıktığı bilinmektedir.

Ayrılık kaygısı tedavi edilmediği sürece kronik seyir gösteren bir sendromdur. Ayrılık kaygısının uzun süreli etkileri arasında panik bozukluk başlangıcı yer alır. Kaygı belirtilerinin şiddetlenmesi yetişkinlerde uyku bozukluklarına, öfke problemlerine ve sosyal uyum sorunlarına yol açabilir. Ayrılık kaygısının tedavisinde ise yaygın olarak psikoterapi yaklaşımları kullanılır.

3. Panik Atak (Panik Bozukluğu)

Bireyin zihinsel süreçlerinde yoğun korku veya endişe sonucu ataklar şeklinde ortaya çıkan panik bozukluk kontrol kaybı, kalp krizi geçirme ve delirmeye yönelik şiddetli düşünceleri içermektedir. Panik atak temel olarak biyolojik bir mekanizma olan parasempatik sistem ile ilişkilidir. Parasempatik sistem bireyi hayatta tutmak üzere evrimleşmiş bir mekanizmadır. Bu sistem travmatik durumlarda veya olası tehlikelere karşı bireyi biyolojik ve zihinsel olarak hazırlar. Parasempatik sistem aktif olduğunda ortaya çıkan kasılma, kan basıncının yükselmesi, adrenalin düzeyinin artması gibi belirtilerin gereğinden fazla gözlemlenmesi panik bozukluğa işaret eder. Bu nedenle panik atak doğal bir mekanizmanın bozulan zihinsel süreçler nedeniyle aniden belirmesi biçiminde açıklanır ve kişi, panik atağın yinelenme ihtimaline endişeye duyar.

Her bireyi kaygılandıran veya korkutan durumların birbirinden farklı olması nedeniyle panik atağı tetikleyen tek bir faktör yoktur. Panik bozukluk genel olarak toplumun %2-3’ünde görülen bir sendromdur. Kadınlarda 3 kat fazla görülen bozukluk genellikle genç yetişkinlik döneminde belirir. Panik atakların ortaya çıkmasında travmatik yaşam olayları etkili olabilmektedir. Ancak bilimsel olarak panik atağı olumsuz etkilediği kanıtlanan tek yaşam olayı boşanma sürecidir. Panik atağa sahip bireylerin %90’ında eş psikolojik hastalık görülür. Bu hastalıklardan en yaygın olanı ise %30 oranla obsesif kompulsif bozukluktur. Ayrıca bozukluğa sahip bireyler kaygılı düşüncelerden kurtulmak için madde kullanımına yönelebilir. 

4. Sosyal Anksiyete Bozukluğu

Bireyin toplumsal ortamlarda aşırı korku ve kaygıya sahip olması sosyal anksiyete olarak nitelendirilir. Sosyal anksiyetenin temelinde aşağılanma, küçük düşme ve rezil olma düşüncesi vardır. Bu nedenle sosyal anksiyeteye sahip olan birey toplumsal alanlardan uzak durmaya yönelik davranışlar sergiler. Bireyin bu davranışına topluluk içerisinde konuşmaması ve kalabalıkta yemek yememesi örnek olarak gösterilebilir. Sosyal anksiyeteli birey toplumsal alanlarda yüz kızarma, terleme, ses titremesi gibi fiziksel kaygı belirtileri gösterebilir. Ergenlik döneminde ortaya çıkan sosyal anksiyete bireyin okul ve iş yaşamını olumsuz etkiler. Sosyal anksiyete bozukluğunun toplumda görülme sıklığı %3-13’tür. Bozukluk genellikle ergenlik döneminde ortaya çıksa da 5-35 yaşları arasında başlayabilir. Sosyal anksiyete bozukluğu için kadınlar öncelikli risk grubunda yer alır. Sosyal anksiyete belirtileri kronik bir seyir gösterir ancak yaşlandıkça azalabilir. Sosyal anksiyetenin tedavisinde kullanılan yöntemlerin başında farmakoterapiler ve psikoterapi yaklaşımları yer alır. Yapılan çalışmalar kadınların tedaviye daha sık katılım gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bozukluğun tedavisinde en etkili yöntem olarak ise iki yaklaşımın birlikte kullanımı gösterilir. 

5. Seçici Dilsizlik

Seçici dilsizlik bireyin diğer ortamlarda rahat biçimde kendisini ifade etmesine rağmen toplumsal alanlarda konuşmayı sürdürmede güçlük yaşaması veya sessiz kalmasıdır. Bireyin konuşma sorunları yaşadığı toplumsal alanların başında okul, iş ve ortak paylaşıma açık alanlar gelir. Bireyin yaşam kalitesini önemli ölçüde düşüren seçici dilsizlik, konuşma bozukluklarından bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır. Belirtilerinin bir aydan daha fazla sürmesi durumunda tanı konulan bozukluk, kişiler arası iletişimde ve sosyal becerilerde gerilemeye neden olur. Seçici dilsizliğin temelinde rezil olmaya veya aşağılanmaya yönelik endişe ve korku yatar. Bu nedenle sosyal ortamlarda rezil olacağını düşünen bireyler konuşmaktan kaçarak endişelerini giderirler.

6. Genelleştirilmiş Anksiyete Bozukluğu (Yaygın Anksiyete Bozukluğu)

Bireyin iş, okul, aile veya kişiler arası iletişim gibi alanlardaki aşırı kaygılı ve kuruntulu beklentilerinin altı aydan uzun sürmesi durumu yaygın anksiyete bozukluğu ya da genelleştirilmiş anksiyete bozukluğu olarak tanımlanır. Yaygın anksiyete bozukluğuna sahip olan bireylerde başarılı olma takıntısı görülebilir. Bu nedenle bireyin hedeflerine yönelik beklentileri zihinsel ve davranışsal bozulmaları beraberinde getirir. Yaygın kaygı bozukluğuna sahip bireyler bu süreçleri denetleme ve düzenleme becerisinde güçlük yaşarlar. Yirmili yaşlarda ortaya çıkan yaygın kaygı bozukluğu dalgalı bir ilerleyişe sahiptir. Toplumda görülme oranı %5 olan sendrom için kadınlar öncelikli risk grubunda yer alırlar. Yaygın kaygı bozukluğunun tedavisinde ise antidepresanlar ve psikoterapiler kullanılır.

Anksiyetenin Nedenleri Nelerdir?

Anksiyetenin nedenleri şöyle açıklanabilir:

  • Travmatik yaşantılar
  • Erken dönem şemalarının hatalı gelişimi
  • İş yaşamında problemler
  • Düşük duygu düzenleme becerisi
  • Nörokimyasal dengede bozulma
  • Sosyal ve ekonomik problemler
  • Yoğun ve yorucu yaşam
  • Aile iletişiminde sorunlar

Anksiyetenin Belirtileri Nedir?

Anksiyetenin belirtileri şunlardan oluşur:

  • Yoğun kaygılı, endişeli ve gergin duygular
  • Depresif düşünceler
  • Öfke kontrolünde problemler ve sürekli sinirlilik hali
  • Özgüven ve motivasyon kaybı
  • Yetersizlik duygusu
  • Sosyal izolasyon
  • Uyku problemleri
  • Hafıza problemleri
  • Kontrol kaybı hissi

Anksiyetenin Fiziksel Belirtileri Nelerdir?

Anksiyetenin fiziksel belirtileri şunlardır:

  • Şiddetli kas ağrıları
  • Yüksek tansiyon
  • Nefes alıp verme hızında değişimler
  • Yorgunluk
  • Gögüs ağrıları
  • Migren
  • Psikosomatik hastalıklar
  • Kronik stres

Anksiyete Tanısı Nasıl Konur?

Anksiyete birbirinden bağımsız pek çok farklı psikolojik ve fiziksel problemlere neden olur. Belirtilerin ortaya çıkmasıyla kendisinde bir farklılık veya rahatsızlık hisseden bireyin ruh sağlığı uzmanına başvurmasıyla tanı süreci başlar. Anksiyete bozukluğunun fizyolojik olarak görülen belirtileri nedeniyle hastaneye başvuran bu bireylerin tanı süreci ise psikiyatri servislerine yönlendirilmeleri ile başlar. 

Ruh sağlığı uzmanları tarafından gözlem ve görüşme teknikleri ile değerlendirilen bireylere anksiyete bozukluğu tanısı koyma süreci hızlıdır. Bu süreçten sonra belirtilerin şiddetini ve düzeyini anlamak için psikolojik testler veya fiziksel belirtilerin sonuçlarının aydınlatılması için fizyolojik testler uygulanabilir.

Travma sonrası stres bozukluğu gibi rahatsızlıklarda bireyler, anksiyete belirtilerini ortaya çıkaran durumlardan kaçabilir veya ruh sağlığı desteği almayı reddedebilirler. Ruh sağlığı uzmanına başvuru yapılmaması hastalığının şiddetlenmesine neden olur. Bu yüzden hastalığın gelecekteki tanı ve tedavi süreci uzayabilir.

Anksiyetenin Zararları Nedir?

Anksiyetenin zararları şunlardır:

  • Kolit, migren, astım gibi psikosomatik bozukluklar
  • Kas problemleri
  • İş ve okul başarısında düşüş
  • Kişiler arası etkileşimde güçlükler
  • Aile iletişiminde sorunlar
  • Depresyon gibi duygu durumu bozuklukları
  • Ekonomik problemler
  • Sosyal izolasyon
  • Psikososyal değişimler

Anksiyete Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Anksiyete temelde zihinsel süreçlerde ortaya çıkan problemlerden kaynaklanan bir hastalıktır. Bireyin duygu ve düşünce sisteminde ortaya çıkan bozulmaların davranışsal sonuçları ise uzun ve şiddetlidir. Bu nedenle anksiyetenin tedavisinde zihinsel süreçlerin ele alındığı psikoterapi yöntemleri tercih edilmektedir. Örneğin bilişsel davranışçı terapi yaklaşımı anksiyetenin tedavisinde sık başvurulan bir yöntemdir. Öte yandan anksiyete, bedensel belirtiler şeklinde görülen psikosomatik hastalıklara da neden olmaktadır. Bu hastalıkların tedavisinde ve anksiyete belirtilerinin azaltılmasında ilaç tedavileri en etkili yöntemdir.

Anksiyete Bozukluğu Tedavi Edilmezse Ne Olur?

Anksiyete bozukluğunun etkileri uzun dönemde yıkıcı boyutlara ulaşabilir. Anksiyete bozukluğu hızlı ve kolay bir tedavi sürecine sahiptir ancak kimi hastalar bu süreçten kaçmaktadır. Tedavi edilmemiş anksiyete bozuklukları bireyin yaşamını beklenmeyen boyutlarda etkilemektedir. Bu boyutlara iş kaybı, aile problemleri, fiziksel ve psikolojik sorunlar örnek olarak gösterilebilir. Öte yandan anksiyete bozukluğu, madde bağımlılığı ve suça karışma gibi hukuki sorunlara neden olabilir.

Anksiyetede Psikoterapi Uygulanır mı?

Ruhsal bir hastalık olarak tanımlanan anksiyete, çeşitli etkenler nedeniyle zihinsel süreçlerde ortaya çıkan değişimlerden kaynaklanır. Bu nedenle anksiyetenin tedavisinde duygu, düşünce ve davranışlara odaklanan psikoterapi yöntemleri kullanılır. Davranış-düşünce ilişkisine yönelik farkındalık kazanan bireyin anksiyete belirtileri psikoterapi süreci içerisinde azaltılarak düzenlenir. Anksiyete tedavisinde yaygın olarak kullanılan psikoterapi yöntemleri bütüncül, varoluşçu, hümanist ve bilişsel davranışçı yaklaşımlar olarak sıralanabilir.

Anksiyete Nelere Yol Açar?

Anksiyete şunlara yol açar:

  • Psikolojik bozukluklar
  • Psikosomatik hastalıklar
  • Bedensel hastalıklar
  • Sosyal etkileşim problemleri
  • Hukuki problemler
  • İntihar

Jeneralize Anksiyete Nedir?

Günlük yaşam faaliyetlerinin yapılması sırasında belirgin düzeyde endişelenme ve kaygıya sahip olma jeneralize anksiyete olarak tanımlanır. Bireyin günlük faaliyetleri düzenleme becerisinde yaşadığı zorluk zihinsel süreçlerde kaygıyı ortaya çıkarır. Jeneralize anksiyete genellikle psikosomatik bozukluklar ve depresyon ile görülebilir. Bu nedenle sosyal izolasyon ve işlev kaybı jeneralize anksiyete hastalarında sık rastlanır.

Kronik Anksiyete Nedir?

Anksiyete bozuklukları birbirinden farklı sendromlardan meydana gelmektedir. Bu bozuklukları birbirinden ayrı kılan özelliklerin başında ise anksiyetenin seyri yer alır. Kronik anksiyete ayrı olarak tanımlanan bir hastalık değildir. Öte yandan kronik anksiyete, bireyin kaygı belirtilerinin ortaya çıkış biçimine ve devamlılığına yönelik yol haritası oluşturur.

Beck Anksiyete Ölçeği Nedir?

Aaron Beck tarafından kaygı bozukluklarının tanı ve tedavi sürecinde kullanılmak üzere 1988 yılında geliştirilen anksiyete ölçeğidir. Günümüzde kullanılan versiyonundan önce 21 madde biçiminde oluşturulan test, 1993 yılında yapılan çalışmalar ile yenilenerek kullanıma sunulmuştur. Bireyin kendisi tarafından yapılabilen ve puanlabilen test ile kaygı düzeyi matematiksel veriye dönüştürülür. Bu veriler bireyin kaygı düzeyinin seanslar arasındaki farkının anlaşılmasına ve araştırma süreçlerine katkı sağlar.

Anksiyete Atağı Nedir?

Anksiyete atağı, bireyin sahip olduğu kaygı bozukluğunun özelliğine göre değişen durumlarda yoğun endişe ve olumsuz beklentilerin ortaya çıkması olarak açıklanır. Endişe ve olumsuz beklentiler bireyin düşünce sisteminde bozulmalar meydana getirir. Anksiyete atağı beklenmeyen ve kalp çarpıntısı gibi şiddetli fiziksel belirtilerle görülür. Anksiyete ataklarının sıklığı çevresel koşullara bağlı olarak değişmekle beraber süresi bir saate kadar çıkabilir. Atağın belirtileri kalp krizi ile benzerlik göstermesi nedeniyle kaygı bozukluğuna sahip hastalar sıklıkla hastaneye acil başvuruda bulunurlar. Anksiyete ataklarının önüne geçmek için nefes egzersizleri kullanılabilir. 

Anksiyete Krizleri Neden Oluşur?

Anksiyete krizlerinin temelinde bir merkezi sinir sistemi bileşeni olan parasempatik mekanizma yer alır. Parasempatik sistem bireyi hayatta tutmak amacıyla evrimleşmiş bir yapıdır. Parasempatik sistem bireyi ani, beklenmedik ve tehlikeli durumlara karşı fizyolojik olarak savaş ya da kaç tepkisine hazırlar. Parasempatik sistem tehlike karşısında vücuttaki dopamin ve epinefrin düzeyini arttırır. Kan basıncını arttırarak nabzı yükseltir. Kas gruplarını harekete geçerek bireyin hızı hareket etmesini ve olası darbelere karşı vücudun direnç göstermesini sağlar. Anksiyete krizleri bireyin içerisinde bulunduğu durum veya ortamı tehlikeli olarak değerlendirmesi ile başlar. Bireyin hatalı değerlendirmeleri parasempatik sinir sisteminin aktifleşmesine neden olur. Bu nedenle parasempatik sistemin doğal belirtileri olan kan basıncının yükselmesi, nefes alma hızının artması gibi belirtiler birey tarafından kalp krizi olarak değerlendirilir. 

Anksiyete Krizi Anında Ne Yapılmalıdır?

Anksiyete krizi sırasında birey, parasempatik sistemin neden olduğu belirtileri yanlış algılayarak endişelenir ve heyecanlanır. Atak sırasında heyecanlanan bireyin kasları ve vücudu kaskatı olabilir. Bu nedenle anksiyete krizi sırasında olabildiğince sakin olunmalıdır. Anksiyete krizi boyunca sakinleşmek için kullanılacak yöntemlerin başında nefes egzersizleri gelir.

Anksiyete krizi sırasında dikkat edilecek bir diğer faktör nefes alıp verme sayısının düşük tutulmasıdır. Kan basıncı yükselen bireyin hızla nefes alıp vermesi göğüs ağrılarına neden olur. Anksiyete atağının geçici olduğuna yönelik bireyin kazanacağı farkındalık kriz sürecinin yönetilmesinde ve etkisinin azaltılmasında önemli rol oynar. Bu nedenle psikoterapi süreçleri tamamlanmadığı durumlarda bile bireyim yaşam kalitesinde belirgin artış sağlanabilir. Kalp krizi ve anksiyete krizine yönelik farkındalık, belirtilerin şiddetinin azaltılmasına ve sürecin yönetilmesine olumlu katkı sağlar. Bireyin çevresinde kalabalık oluşturulmamalı, kaygısını arttıracak davranışlardan kaçınılmalıdır. 

Anksiyete Tiki Nedir?

Titreme veya tik, bireylerin sahip olduğu yoğun düşüncelerin bedensel belirtileri arasında yer almaktadır. Zihinsel süreçlerinde bozulma görülen bireyler ani titremeler, irkilmeler yaşayabilir. Yoğun zihinsel düşüncelere yönelik bir rahatlama olarak ortaya çıkan titremeler anksiyete tedavi edilmediği sürece sıklığı artarak devam eder. Ayrıca titremelerin sıklığı ve şiddeti bireysel özelliklere göre değişim göstermektedir.

Bu İçerikler de İlginizi Çekebilir
Eğitim Danışmanımız ile iletişime geç.
Hemen Ara
+90 850 840 54 37
Whatsapp ile destek al
İletişime geçmek için tıkla
Menüyü Kapat